Siz hiç Diyanet Dergisi’ni merakla bekleyen bir imam gördünüz mü? Ben hiç görmedim. İmamların sırtında bir angarya gibi duran Diyanet Dergisi her nedense bürokratik kıskaç altına alınmış imamlarımız tarafından sorgulanmaz/ sorgulanamaz. Tatlı su sendikacılarının da aklına böyle bir sorun nedense gelemez.
İmamların maaşından yarı mecburi kesilerek finanse edilen bu dergi ne dini ne felsefi ne ilmi anlamda hiçbir boşluğu da doldurmaz. Satın alınması zorunlu olduğu için de imamlarımız tarafından antipati ile karşılanır. Ne camide ne evde hiç kimsenin okumadığı bir dergiye her altı ayda bir otuz altı lira gibi bir para ödemek de imamlarımızın zoruna gidiyor.
İçerik itibariyle herhangi bir ilahiyat fakültesinde görev yapan akademisyenin doktora tezinin özetlendiği, eşin dostun parti cemaat ilişkilerinin şekillendirdiği sıradan metinlerle imamların ilmi ihtiyacının karşılanabildiği söylenemez. Herhangi bir cemaat dergisinde yazılar yazan pek çok ismi Diyanet Dergisi’nde de pekâlâ görmek mümkün.
İmamların dini bilgiye ulaşması açısından bu derginin büyük bir ihtiyaca cevap verdiğini hiç kimse söyleyemez. İmamların dini bilgiye ulaşma kaynaklarının çeşitlendiği bir zamanda zorla/ kerhen aldıkları bir dergiden öğrenecekleri hiç de bir şey yok.
Devletin ayakkabı üretmemesi gerektiğinin ısrarla vurgulandığı bu rekabetler çağında, bir devlet kurumunun bu şekilde dergi yayıncılığı yapması makul bir gerekçeyle açıklanamaz.
İlahiyat Fakülteleri ilmi dergi yayınlayabilir, kaynak eserleri basabilir fakat Diyanet İşleri Başkanlığı dini bilgi üzerinde bir tekel kurmak maksadıyla bir dergi yayıncılığı yapmamalıdır.
Kaldı ki yapmış olduğu yayının fikri kamuoyunda herhangi bir ciddiye alınır karşılığı yoktur.
İslami anlamda dergi yayıncılığı yapan pek çok dini cemaat ve örgütlenme var zaten. Aynı adamlardan aynı yazıların bir değişiğini talep edip dergiye doldurmanın bir manası da yok.
Dolgu malzemesi gibi yığılmış bir yığın yazı hiçbir albenisi olmayan adeta lise talebelerinin okul dergisi gibi bir şeyi piyasa şartlarında gönüllü olarak kimsenin para verip satın alacağına imkân ve ihtimal vermiyoruz. Yeni, çarpıcı ya da zeka mahsulü bir eser ortaya koyduktan sonra hiçbir sakınca yok, şekil bakımından kapak, dizayn ve mizanpaj bakımından ortada bir renklilik farklılık çeşitlilik yoksa ısrarla imamların sırtına bu angaryayı bu yükü yüklemenin manası ne olabilir.
Prof. Dr. Mehmet Görmez gibi ölçekleri büyütme iddiasındaki bir Diyanet İşleri Başkanı daha başka bir pencereden bakar diye düşünüyorum. Eskiden devraldığı yükleri sırtında taşımaz taşımamalıdır. Prof. Görmez, Diyanete ve imamlara yük olan bu türden safraları atıp, daha üst perdeden daha resmin tamamını görecek çalışmalara imza atmalıdır.
NE YAPILMALI?
Diyanet Dergisi basılı dergi olmaktan çıkarılıp internet ortamına taşınmalı. Pasif bir internet sitesi değil aksine sürekli ve süratle güncellenen, dünyanın her yerinden haberli ve irtibatlı güçlü bir internet sitesi olarak yayın hayatına sanal ortamda devam etmeli. Bu sanal dergiye içerik üretme açısından üniversitelerden imamlardan ve farklı kaynaklardan yararlanılmalı.
Ayrıca bu sanal dergi Facebook , Twitter gibi sosyal paylaşım siteleriyle direk bağlantılı yaşayan sosyal hayatın birebir içinde ve kalbinde yaşayan bir yapıda olmalıdır. Diyanet’in resmi bürokratik soğukluğundan soyutlanmış daha gerçekçi daha sahih bir formata dönüşmelidir.
Dünyaya daha geniş bir pencereden bakan kadrolarla Diyanet kadrosunu da toplumu da istenilen istikamette dönüştürmelidir. Bakın gazetecilikte altın kural şu“Etkilemek için değil açıklamak için yaz” aynen onun gibi Diyanet İşleri Başkanlığı ısrarla devletin resmi propaganda aracı gibi davranmaya devam ettikçe toplum nezdinde itibar kaybediyor.
Devletin Pravda’sı konumundaki bir Diyanet İşleri, toplum nezdinde hak ettiği itibarı görmez görmüyor da… Bunu nereden anlıyoruz diye sorduğunuzda her iddiamızın altını doldurmak temellendirmek durumundayız. Diyanet Dergisi ile herhangi bir cemaat dergisi arasında mukayese ettiğimizde görüyoruz ki hem okumuş yazmış çevreler cemaat dergilerini daha fazla sahiplenmektedir. Bu da bizim iddiamıza kaynaklık teşkil edebilir.
Diyanet personeli artık eskisi gibi köy imamlarından oluşmuyor, akademik kariyer sahibi pek çok imam bu kurum içinde görev yapıyor ve dünyayı pozitif ilim okuyan pek çok aydından daha iyi takip ediyor. Kendi personeline güvenmeyen tabiri caizse koyun muamelesi yapan bir Diyanet yönetimi kurumu yukarılara taşıyamaz. Kurumunu ve ülkesini yukarılara hak ettiği yerlere taşımak isteyen yöneticiler de eski ‘imam kafasını bir yere koymalı değil midir?
Prof. Görmez, Diyanet Dergisinin etki analizini yaptırmalı, ne kadar etkili oluyor? Onun yerine koyabileceğimiz başka araçlar yok mu? (Sanal ortamda yayıncılık gibi) Bu konuda imamlar arasında araştırmalar yaptırmalıdır. Türkiye’de hemen hemen, her imam artık bilgisayarı, sosyal paylaşım sitelerini rahatlıkla kullanabiliyor. Öyleyse basılı dergide ısrar etmenin makul mantıklı izahı ne olabilir?
Tayyip Erdoğan gibi bir Başbakan, Ahmet Davutoğlu gibi bir Dışişleri Bakanı, Prof. Dr. Mehmet Görmez gibi bir Diyanet İşleri Başkanı olan bir ülke, küçük ölçeklerle zaman kaybetmez. Herkes de adımlarını bu kadroya uygun ölçekte atmalı, ayak uyduramayan horondan çekilmelidir. Eski usul alışkanlıklar geçmişte kaldı artık hiç kimse de sırtında çeki taşları taşımak istemiyor.
Bürokratik üstünlük devlet erkini kullanma Diyanet yöneticilerinde olabilir fakat felsefi ve psikolojik üstünlük teknolojiyi doğru kullananlardan yanadır. Diyanet dergi yayıncılığını bırakıp teknolojik altyapısını güçlendirmeli, toplumla daha dolaysız iletişim araçlarını/aletlerini geliştirmelidir.
Facebook, Twitter, Youtube, Fzy karşısında Diyanet Dergisi bu küresel oyunda rol alamaz… Eski kafayı bir kenara koyup yeni gelişmelere uyum sağlayamayanlar, sahnenin dışında kalmaya mahkûmdur.
Milliyet